Blog

Florence Nightingale Müzesi (Londra)

Dünyada 2 Florence Nightingale müzesi vardır. Biri Londra’da diğeri İstanbul’dadır.

Londra’daki Florence Nightingale müzesi Westminster sarayının (Parlamento) karşısında, Thames nehrinin karşı yakasında, South Bank’ta bulunan St. Thomas hastanesindedir.

Müze, “lambalı kadın” adı da verilen Florence Nightingele’in, çocukluğundan, Krım’daki çalışmalarına, sağlık reformunun ateşli taraftarı olmasına kadar gerçek hikayesini barındırır. Nightingale Birleşik Kırallıkta modern hemşireliğin kurucusu olarak tanınır.

Kırım savaşının bitiminden 4 yıl sonra, 1860’ta, St. Thomas hastanesinde, bugün müzenin bulunduğu yerde “Nightingale Hemşire Yetiştirme Okulu”nu açmıştır.

Florence Nightingale müzesindeki eşyaların büyük çoğunluğu, 1913-1937 yılları arasında St. Thomas hastanesi yöneticisi olan Lady Alicia Lloyd-Still tarafından satın alınmıştır. Bu koleksiyon St. Thomas hastanesinde, Nightingalia adı da verilen Nightingale Hemşire Yetiştirme Okulu’nda muhafaza edilmiştir.

Bu koleksiyon, halka ilk kez 1954 yılında Kırım savaşının 100. Yılı münasebeti ile Londra’da Kralliyet Cerrahlar Kolejinde (Royal College of Surgeons) açılmış, daha sonra Nightingale Hemşire Yetiştirme Okulu’nun açılışının 100. yılında ve Florence Nightingale’in doğumunun 150. yılı nedeni ile 1970’te sergilenmiştir. 

1970’li yıllarda Hemşirelik okulunun yöneticisi ve St. Thomas hastanesinin bir idarecisi bu kolleksiyona erişimin artırılmasına karar vermişler sonunda Nightingale Hemşirelik Okulu’nun orijinal yerinde bir müze açılması kararlaştırılmıştır.

Florence Nightingale Müzesi’nin resmi açılışı Şubat 1989’da Altes Prenses Alexandra tarafından yapılmıştır.


Müze açıldıktan sonra da, bir çok kıymetli eşya koleksiyona eklenmiştir.  Bunlar arasında 2004 yılında edinilen Florence Nightingale’in sevgili baykuşu, Fransız sanatçı Victor Tardieu’nün birinci dünya savaşı sırasında bir sahra hastanesinde yaptığı 10 yağlı boya tablo sayılabilir. 
Müzede, Florence Nightingale’in hayatına, çalışmasına ait  ve miras olarak bıraktığı yaklaşık 3000 parça eşya mevcuttur. Bunların bir kısmını aşağıda görebilirsiniz.
 
Müze girişindeki Florence Nightingale büstü
 
 
FLORENCE ALTIN KAFESTEN KAÇIYOR
Florence ilk hemşirelik eğitimini, Almanya’da, Düsseldorf’un bir banliyösü olan Kaiserswerth’te Theodore Fliedner isimli bir protestan papazının ve eşinin  çalıştırdığı bir hastane, yetimhane ve okulda alır. Burada ilaçları tanır, yara pansumanını öğrenir, kol ve bacak kesilmelerini seyreder ve ölmekte olan hastaların bakımını yapar. Kendini hiç bu kadar mutlu hissetmediğini söyleyen Florence, “Şimdi hayatı sevmenin ne olduğunu biliyorum” diye yazmıştır. İngiltere’ye döndükten sonra, annesi, kızının hemşire olarak çalışmasına izin verir. 1853’te, Harley Street’te, zengin ve soylu kadınların yattığı özel bir bakımevinde çalışmaya başlar. Babası da ona, yılda 500 £ gibi yüksek bir maddi katkı verir.

Londra’da 1854 yılında patlak veren kolera salgınında Florence yakınlarında bulunan Middlesex hastanesindeki hastaların yardımına koşar. Kolera, Vibrio cholerae denen bir bakterinin neden olduğu ve çok şiddetli ishalle ortaya çıkan bir barsak infeksiyonudur. Hastayı bazen birkaç saat içinde öldürebilir. 19. yüzyılda binlerce kişinin ölümüne yol açmıştır.

O yaz İngiltere ve Fransa, Osmanlı imparatorluğu ile birlikte Rusya’ya savaş açarlar.
 
 

FLORENCE SAVAŞA GİDİYOR
Florence evinde otururken İngiliz ordusunun 1854 sonbaharında yaşadığı feleketleri okur. Fransızlar ve Osmanlılarla birlikte Çarlık Rus ordularına karşı savaşmak için Kırım’a gönderilen askerleri hastalıktan kırılmaktadır.

Üsküdar’da bulunan İngiliz askeri hastaneleri yetersiz kalmaktadır. Gemilerle Kırım’dan getirilen yaralı askerler durumu daha da kötüleştirmektedir. Yazıyı yazan Times gazetesinin Türkiye’deki muhabiri, “askerler can çekişerek ve ilgisizlikten mi ölmeli” diye sormaktadır. Bu haber kamuoyunda büyük bir infial yaratır.

Savaş bakanı Sydney Herbert, o zaman için yeni ve riskli olan bir karar alır ve Florence’a bir mektup yazarak, savaşa onun başkanlığında bir hemşire grubu göndermek için yardımını ister. Zaten daha önce Florence ta savaş bölgesine gitme arzusunu ona mektupla bildirmiştir. Florence başkanlığında 38  yürekli hemşireden oluşan bir ekip İstanbul’a gitmek için gemiye binerler. İstanbul’a ayak bastıklarında durumun düşündüklerinden çok daha kötü olduğunu görürler.

 
ÜSKÜDAR HASTANELERİNDE ACİL DURUM
Florence ve ekibi Üsküdar’daki İngiliz askeri hastanelerine ayak bastıklarında aşırı bir hasta sayısı ile karşılaşırlar. Her şey yetersizdir: yiyecek, yatak, yorgan. Uzun bir yolculuktan sonra Kırımdan getirilen yaralılar pislik içinde ve sıklıkla açlıktan ölmek üzeredirler.

Başlangıçta, bir çok askeri hekim Florence ve diğer hemşirelerden hoşlanmazlar. Fakat o, hekimlerin direktiflerini harfiyen yerine getirerek onların saygısını kazanır. Florence’ın ilişkisinin en kötü olduğu doktor, onun kadar inatçı olan Dr. John Hall’du. Esas görev yeri Kırım olan bu sert karakterli İskoç, İngiliz ordusunun tıbbi personelinin
başıydı. Hall hastanelerdeki problemlerin abartıldığını düşünüyor ve askerlere aşırı ilgi gösterilmesinden hoşlanmıyordu.

İngiliz ordusunun Kasım 1854’te girdiği ilk büyük muharebelerden sonra hastaneye yüzlerce yaralı getirilmişti. Artık hemşireler dahil herkesin yardımına ihtiyaç vardı.

 
 
 
İstanbul’a yolculuk herkesten çok Florence için bir kabus olmuştu, çünkü onu deniz tutardı. Ekip, Balaklava muharebesinden 10 gün sonra, Inkerman muharebesinden de 1 gün önce, 4 Kasım 1854’te İstanbul’a varır.

 
 
   Üsküdar’daki Selimiye Kışla hastanesi. Orada hemşire olan Anne Morton’un resmi. 1856

 
 
FLORENCE GÜNDÜZ VE GECE ÇALIŞIR
Florence, askeri hastanelerin iyi yönetilmesi gerektiğini anlar. Hiç durmadan çalışmaktadır. Hemşire ve askerlerin eşlerini pijama ve çarşafların yıkanması, erkekleri de tuvaletlerin temizlenmesi için görevlendirir. Londra’da bulunan savaş bakanı Sydney Herbert’e sürekli mektuplar yazarak gerekli malzemelerin teminini ister. Kendi parası ve halktan toplanıp The Times gazetesi aracılığı ile yollanan paralarla temizlik fırçası, battaniye, sürgü, ameliyat masası gibi ihtiyaçları temin eder. Her gece binlerce hastanın yattığı uzun koridorlarda kilometrelerce yürür. Artık herkes ona saygı duymaktadır.

Fransız kökenli bir aşçıbaşı olan Alexis Soyer, Florence’a mutfakların düzenlenmesi konusunda yardımcı olur. Mayıs ayında Soyer ile birlikte Kırım’a gider. Birkaç gün sonra Kırım ateşi hastalığına yakalanarak yataklara düşer. Tam olarak eski sağlığına kavuşamasa da, savaşın sonuna kadar çalışmaya devam eder.
 
 
 
LAMBALI KADIN
Florence’ı elinde lamba ile gösteren ve “Lambalı kadın” lakabını almasını sağlayacak resimlerden  ilki 1855 yılı başlarında ”Illustrated London News” isimli haftalık dergide yayımlandı. Savaşta önemli bir başarının olmadığı dönemde, Florence cesareti ile dünyada meşhur olmuştu. Fasa fiso dediği şöhretten hiç hoşlanmazdı. Fakat kendisine karşı olanları susturmak için kamuoyunun gücünü ve Kraliçe Victoria’nın kendisine olan desteğini kullanmayı bilirdi. Şöhret ona güç vermişti fakat bunun başka insanların yaptıklarını ve savaşın neden olduğu insan kayıplarını  gölgelemesinden korkardı.

Çabuk oluşan şöhretin yükü ailesinin, özellikle de kız kardeşi Parthenope’un omuzlarına çökmüştü. Parthenope, Florence’ın yaptığı çalışmaları tanıtmak amacı ile  aile fertlerine, arkadaşlarına ve tanıdıklarına yüzlerce mektup yazdı. Onun imajını düzenlemeye gayret ederken Florence’in özel hayatın korunması konusundaki arzusuna da saygı gösterdi. Bütün bu çabalar sadece Florence Nightingale efsanesini  ve  lamba ışığında tek başına hemşirelik yapan azize imajını kuvvetlendirmeye yaramıştır.

Florence’in elinde lamba tutan ve çoğunlukla ona pek benzemeyen resimleri çömleklerde, hatıra eşyalarında ve kağıt torbalar üzerinde görülmeye başlandı. Hakkında şarkılar ve şiirler yazıldı. 1857 yılında Amerikalı şair Henry Wadsworth yazdığı ‘Santa Filomena” şiiri ile sonsuza kadar “lambalı kadın” imajını perçinledi.
 

 
 
 
Türk lambası veya fanus Kırım savaşı sırasında Selimiye kışla hastanesinde kullanılmıştı. Florence’ın gece yaptığı hasta koğuşu ziyaretlerinde elinde bir lamba taşıdığı bilinmektedir. Bu imaj “Lambalı kadın” efsanesinin doğmasına ve askerlerin koruyucu meleği olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Sanatçılar hatalı olarak onu elinde bir Grek veya Alaatinin sihirli lambası gibi bir lamba ile tasvir etmişler ama bu da duygusal görüntüyü kuvvetlendirmiştir.
 
Bu kayıt defterinde Kırım harbi sırasında İngiliz askeri hastanelerinde hemşire olarak görev yapmış 229 kadının isimleri yazılıdır. İlk isim Florence’ınkidir. Defterde, hemşirenin hangi hastaneye gönderildiği, baş edip edemiyeceği, geri gönderilip gönderilmediği (geri gönderilmelerin en büyük nedeni sarhoş dolaşmaktı) ölmüşse hangi tarihte ve nerde öldüğü’ne dair notlar vardır.  Onbir hemşire hastalıktan ölmüştür.
 
 
 “F” koridoru üzerindeki hasta koğuşu. Anne Morton tarafından yapılan tablodan bir detay.

 
 

 
 
ASKERLERİN BAKIMI
Üsküdar’daki 2 hastane çok büyük, soğuk, kirli ve başlangıçta pis kokuluydu. Hemşireler her gün, çamaşır yıkamak, dikiş dikmek ve yemek yapmak gibi ağır fiziki koşullarda saatlerce çalışırlardı. Daha tecrübeli olanlar ise,  bir kısmı ağır yaralı veya donmuş, yüzlerce hastanın pansumanlarını yapar ve sargılarını değiştirirdi.

Bu dehşete alışık olmayanlar Florence’a mevcut şartlardan ve üniformalarının çirkin ve rahat olmadığından şikayet ederlerdi. Florence’ın daha sonra en çok beğeneceği hemşire olacak olan Rebecca Lawfield bir gün şöyle demişti: “Keplerimizin, benim Üsküdar’a gelip hasta bakma arzum kadar büyük olacağını bilseydim, gelmezdim, Hanımefendi”.

Florence hemşirelerin erkekler ve doktorlar tarafından saygı görmesini, ayrıca onları diğer çalışanlardan ayıran üniformalarının ve Scutari (Üsküdar) yazan göğüs şeritlerinin önemi nedeni ile de kendilerine itaat edilmesini isterdi.

On bir hemşire Üsküdar’dan geri dönmedi. Askerleri ve çok sayıda askeri hekimi öldüren hastalıklar onları da öldürmüştü.

 
 
 
Florence, Kırım savaşına giderken, kendisinin ve diğer hemşirelerin gereğinde kullanması için, bu ilaç kutusunu yanına almıştı. Kutudaki ilaçların büyük kısmı mide ağrısı ve ishal içindir. Bu da Florence’in ne kadar öngörülü olduğunu gösterir. Kutuda, sıtma için kinin, dizanteri ve öksürük için ipecacuanha şarabı, ateş için potasyum karbonat vardı. Aromatik konfeksiyon barsak gazlarına iyi gelen bir şuruptu. Eliksir paregorik ağrısı kesici özellikleri yanında ishal tedavisinde de kullanılırdı. Zencefil esansı, sitrik asid, ışgın otu tozu, magnezyum ve sodyum karbonat, gazlara, mide ve barsak spazmlarına karşı etkiliydi. Kutuda ayrıca etiketlerinde “Tonik haplar” ve “Öksürük hapları” yazan 2 kutu, küçük bir terazi, ölçü kapları, sıvı ölçümlerinde kullanılan bir beher vardı. Sayılan ilaçların büyük kısmı çok toksikti. 

 
 
FLORENCE BASİT ASKERİN KAHRAMANI
Gazetelerde çıkan yazılar o güne kadar hiç olmadığı biçimde idarecilerin yetersizliğini ve askerlerin çektiği acıları gözler önüne seriyordu. Özellikle The Times gazetesi, Florence’ın hemşirelik için gönderilmesi gibi, bir çok değişikliğin başlatılmasını sağlamıştı.

Florence’ın Üsküdar’da yaptıkları hemşireliğin ötesindeydi. Rütbesi ne olursa olsun askerlere eşit muamele yapıyor ve onların ailelerinin iyiliğini de düşünüyordu. Ölenlerin yakınlarına taziye mektupları, eşini kaybedenlere para gönderiyor, kayıp veya hasta askerlerin ailelerinden gelen bilgi isteyen mektuplara cevap veriyordu.

Askerlerin okumasını temin amacı ile okuma odaları açmış, bu da erlerin okuma yazma bilmediğini düşünen komutanları çok şaşırtmıştı. İçkiye alternatif olması için, alkolsüz içeceklerin verildiği “Kafe İnkerman”ı açmıştı. Askerler maaşlarını içki  ve kumar’a harcamasınlar evlerine göndersinler diye bir banka sistemi kurulmasına yardımcı olmuştu.

Florence’ın askerlere olan sevgisi ile ilgili hikayeler İngiltere’yi sarmıştı.


 
 Florence Nightingale müzesinin Türk çinileri ile kaplı bir bölümü 
 
 

 YARALILARIN TEDAVİSİ
Alma, İnkerman, Balaklava ve Sivastopol kuşatması gibi Kırım savaşının büyük muharebelerinde ölen İngiliz askeri sayısı hastalıkların öldürdüğünden çok daha azdır. Dizanteri ve koleradan ölenler 4 kat daha yüksektir. Yaralanmaların çoğu mermi ve şarapnele bağlıdır. Ayrıca askerlerde cephane patlamalarına bağlı yanıklar da olmuştur. Hafif süvari alayının talihsiz hücumunda  çok sayıda süvari  Rus topçu ateşi ile savaş dışı kalmıştır.

İngiliz ordusunun hekimleri kol ve bacak ampütasyonları (kesilmeleri) sırasında eter ve kloroform gibi yeni anestezikleri kullanmaktan çekiniyorlardı. Onların bu düşüncesini sağlıkçıların başkanı olan Dr. John Hall şöyle dile getirmişti; “bir insanın avazı çıktığı kadar bağırdığını duymak, onun sessizce mezara girmesini görmekten daha iyidir”.

Rus tarafında da, askeri bir cerrah olan Nikolai Pirogov Kırım savaşının tıbbi kahramanı olarak adını duyurmuştur. Anestezik ilaçları kullanmış, kırılan kemikleri alçı ile tesbit etmiş ve triyaj sistemini geliştirmiştir. Bu sisteme göre cepheden getirilen yaralılar gruplara ayrılyor ve tedaviden en çok yararlanacaklara öncelik tanınıyordu. Pirogov ayrıca kadınları da hemşire olarak kullanmıştı. Genç bir hemşire, Sivastopol kuşatması sırasında gösterdiği cesareti ile meşhur olmuş ve “Sivastopol Daşası” olarak ün salmıştır.

 
Osmanlı Padişahı Abdülmecit'in Florence Nightingale'e hediye ettiği madalyon
 
İngiliz ordusunun Kırım savaşında kullandığı cerrahi alet kutusu
Florence sık sık ameliyatlarda hazır bulunmak isterdi.
Doğrulanamayan bir söylentiye göre, bir gün cerrahlar ve ameliyat masasındaki hasta
15 dakika onun bulunmasını beklemişti.
 
Bu fotoğraf Florence’ın Kırım savaşından dönmesinden kısa bir süre sonra çekilmiştir. Ailesi çok zayıflamış olmasından büyük endişe duymuştu. Üsküdar’da saçlarını kısa kesmesinin nedeni rahat etmek ve bitlerden korunmak içindi.
“Uzun saçlar için zaman yoktu” diye yazmıştı.
 
 
FLORENCE’IN PORTRELERİ
Florence oturup poz vermekten hoşlanmazdı. Sadece bir kez kraliçe Victoria’nın istediği bir fotoğraf için fotoğrafçıya poz vermiş, bir kere de heykeltraş John Steell’e, İngiliz ordusunun sipariş ettiği ve parası erler tarafından karşılanmış büstünün yapılması için poz vermişti.

Eldeki az sayıda fotoğrafa bakarak Florence’ın fiziken nasıl olduğunu hayal etmek zordur. Gençken gür kahverengi saçlı, gri gözlü, ince tenli ve iri burunlu, 172cm boyunda bir kadındı. Orta yaşlara kadar zayıftı. Otuzlu yaşlardan itibaren rahibeler gibi hep siyah giyindi.

Yatalak olarak geçirdiği uzun yıllar onu şişman, yalnız ve sinirli yaptı. Bununla beraber karakteri yumuşadı.

Florence’ın ev hayvanlarına olan sevgisi hiç bitmedi. Hayatının ilerleyen yıllarında hep kedileri vardı. Bu hayvanlar ona arkadaş olur ve onu eğlendirirlerdi. Fakat kaçıp kaybolduklarında da üzüntü duyardı. “Kaybolan ve çalınan kedilerim için verdiğim hediyeler ve ödediğim paralardan gına geldi” diye yazmıştır.


 
 
 
 
YAZAR FLORENCE
Florence 200 kadar kitap, broşür, makale ve 14.000’den fazla mektup yazmıştır. Dünyada yazılarını içeren çok sayıda arşiv vardır. Hemşirelik bakımı dışında, din, felsefe, hijyen, hastanelerin temizliği, istatistik ve Hindistan ile ilgili yazıları vardır. Genç bir kadın olarak yaptığı gezileri ve orta sınıfa mensup okumuş bir kadının hayatındaki çatışmaları yazmıştır.

Florence yaşadığı sürede nadiren tenkid edilmiştir. Fakat ölümünden sonra yazar Lytton Strachey 1918’de yazdığı “Seçkin Victorian’lar” (Eminent Victorians) kitabında Nightingale efsanesini yıkmaya çalışmıştır. Bununla birlikte gerçekleştirdiklerine de hayranlık duyduğunu ifade etmiştir. Bazı insanlar da, ona atfedilen  reformların başkalarının fikri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kadınların oy hakları konusunda çok aktif olmadığı konusunda eleştirilmiştir-  erkeklerle nasıl çalışılacağını her zaman iyi bilmiştir. Bir de hemşireliğin bir meslek değil bir uğraşı olduğuna olan inancı bu mesleğe vurulmuş bir darbedir.

Florence’ın yazdıklarının miktarca çokluğu dikkat çekicidir. Bu yazıların büyük kısmı yatalak olduğu dönemlerde dahi kendi elinden çıkmıştır. Bir fonografa kaydedilen sesini dinleyecek, ve söylediklerinin başka biri tarafından yeni icad edilen daktiloda yazıldığını görecek kadar da uzun yaşamıştır.
 
Florence, Atinada Akropolde kurtardığı baykuşa, Yunan bilgelik tanrıçası Athena’nın adını vermişti. Athena yanından hiç ayrılmadığı sahibinin kah omuzuna oturur, kah cebine girerdi. Kırım Savaşı için Türkiye’ye gelirken yolda baykuşu ölmüş ve Florence çok üzülmüştü. “Zavallı küçük hayvan, garip biçimde seni ne kadar da çok severdim” diye yazmıştır.
Adres: Lambeth Palace Rd, No.2 Lambeth, Londra SE1 7EW
Kırım Savaşı Anıtı Önceki Yazı
Mary Seacole Anıtı Sonraki Yazı