Florence Nightingale müzesi (İstanbul)
1954'te Türk hemşireler Derneği, Kırım Savaşı sırasında Florence Nightingale'in yaptığı hizmetleri takdir etmek için Üsküdar'daki Selimiye kışlasının onun kullandığı kulesine mermer bir kitabe yerleştirmeye karar verdi.
Hatırasını yaşatmak için, Florence Nightingale'in savaş sırasında kullandığı, kışlanın kuzeybatı kulesindeki o bölümünün müzeye dönüştürülmesi teklif edildi. Fikir askeri yetkililer tarafından uygun görüldü ve müze 1954'te ortak bir törenle açıldı. Dünyadaki ikinci Florence Nightingale Müzesi Londra'da Şubat 1989'da kapılarını ziyarete açtı.
Müze, Florence Nightingale zamanından kalma orijinal halinde olmasa da, odaları orijinal tarzında dekore etmek için mümkün olan her şey yapıldı ve müzeye birçok resim ve yazı yerleştirildi.
Türkiye, Hemşirelik eğitimi ve uygulaması dünyanın herhangi bir yerinde benzer bir düzeye yükseltilmeden önce, 1854'ten 1856'ya kadar, dünyaca ünlü bir hemşirenin önderliğinde hemşireliğin yapıldığı ilk ülke olmuştur. Bu durum, modern hemşireliğin doğduğu ülkede görev yaptıkları için Türkiye'deki tüm hemşirelere büyük bir gurur vermektedir.
SELiMiYE KIŞLASI
Halen 1. Ordu Karargahı ve İstanbul garnizon Komutanlığı olarak kullanılan Selimiye Kışlası, Osmanlı Sultanı III.Selim döneminde 1800-1806 yılları arasında, batılı düzende yeni bir ordu (Nizam-ı Cedid) için inşa edilmiştir. Orijinal ahşap kışla, 1807'de Kabakçı Mustafa isyanı sırasında yeniçeriler tarafından ele geçirildi ve yakıldı. Sultan II.Mahmud 1825-1826 yıllarında Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Muhammed'in muzaffer askerleri) isimli, düzenli yeni bir ordu kurdu ve 1826 yılında yeniçeri ocağını ortadan kaldırdı (Vaka-ı Hayriye). Selimiye kışlası o sıralarda harap durumdaydı. Padişah, yeni ordu için harabe halindeki bu yapının yıktırılarak yerine kesme taştan yeni bir kışla yapılmasını emretti. Yeni kışla 1827 yılında bitirildi.
Osmanlı İmparatorluğu, 1853 yılında başlayan Kırım Savaşı'nda, tarihinde ilk kez, İngiltere ve Fransa ile ittifak kurdu ve Rusya'ya karşı savaştı. Cepheye gönderilen Türk birlikleri tarafından aylar önce boşalan Selimiye Kışlası da askeri hastane yapılması için İngiliz'lere verildi. Kışla, Kırım savaşı (1853-1856) sırasında İngiliz askeri hastanesi olarak kullanıldı.
Savaş bittiğinde Selimiye Kışlası yeniden Osmanlı ordusu tarafından kullanılmaya başlar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’dan gelen Redif Askerleri’nin eğitim ve barınmasına tahsis edilir. Savaşın bitiminde İstanbul işgal edilince, İtalyan Askerleri’ne verilir. İşgal yıllarında, İtalyanlar’ın gevşekliği nedeni ile Kışla Anadolu’ya silah ve cephane kaçırılmasında kullanılır. Cumhuriyetin ilk yıllarında boş ve bakımsız kalır. 1928 yılında topçu ve piyade birlikleri burada 6 aylık “kıt’a stajı” görmeye başlar. Mübadele döneminde Yunanistan’dan gelen göçmenler yerleştirilir. Bir süre tütün deposu olarak kullanıldıktan sonra 1959-1962 yılları arasında askeri okul olur. 1963 yılında geniş çaplı bir onarım görür ve I. Ordu Komutanlığı emrine verilir. 1964 yılında Birinci Ordu ve İstanbul Garnizon Komutanlığı karargahı kışlaya taşınır.
Askeri birliklerin bulunduğu kışla, güvenlik ve gizlilik nedeniyle sivil ziyaretçilere kapalı olsa da, müze, önceden izin alınarak ziyaret edilebilmektedir.
Selimiye kışlası, Selimiye Camii, kütüphane, hamamlar, basımevi, değirmen, fırın, ahırlar, malzeme depoları, erzak depoları, dükkanlar ve subay lojmanlarından oluşan bir kompleks olarak inşa edilmiştir.
Kışlanın eni 200 metre, boyu 267 metre olup koridorların toplam uzunluğu 2300 metredir. 228 odası ve 3000 penceresi vardır. Kışlanın dört köşesinde yer alan kulelerin her biri yedi katlıdır ve yükseklikleri 43 metredir.
Ortadaki avlu askeri törenler ve çeşitli kutlamalar için kullanılmaktadır. Burada ayrıca Kurtuluş Savaşı'na katılan 1.Ordu Komutanlarının büstleri, 1.Ordu'nun katıldığı savaşları tasvir eden rölyef ve heykeller, bir mutfak ve kalorifer merkezi bulunmaktadır.
I. ORDU VE FLORENCE NIGHTINGALE MÜZESİ
1. Ordu ve Florence Nightingale Müzesi iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, müze girişinde yer alan ve 2000 yılında açılan 1. Ordu Müzesidir.
Bu bölümün duvarındaki amblem 1. Ordu amblemidir. Amblemdeki dört yıldız orduyu, Marmara bölgesi sorumluluk alanını, 1843 kuruluş yılını, Selimiye kışlası da 1. Ordu karargahını simgeler.
Amblemin hemen altında yer alan Tasvir-i Hümayun, etrafı incilerle süslenmiş, güllerle çevrilmiş fildişi bir plaka üzerinde Sultan II. Mahmut’un resmini içermektedir. Kişilerin kolye olarak boyunlarına, kurumların ise duvarlarına astıkları Tasvir-i Hümayun, Sultan II. Mahmud tarafından ödül olarak sunulurdu. Tasvir-i Hümayun’un Selimiye Kışlası’na verilmesinin sebebi Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sürecinde görev alan yeni ordunun Selimiye Kışlasında kalmasıdır.
Duvardaki rölyefler ve rölyeflerin önündeki heykeller I. Ordu’nun katıldığı savaşları simgelemektedir. I. Ordu’nun katıldığı ilk önemli savaş Kırım Savaşı’dır. Florence Nightingale bu savaşta İstanbul’a gelip Selimiye Kışlasında görev yapmıştır.
1’inci Ordu’nun katıldığı diğer önemli savaş 1912-1913 yıllarındaki I. ve II. Balkan Savaşları’dır.
Katıldığı üçüncü önemli savaş ise 1915 yılındaki Çanakkale Savaşı’dır.
Birinci Ordu’nun katıldığı son önemli savaş ise 1919-1922 yılları arasındaki Kurtuluş Savaşı’dır.
Girişin solunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir maskı, bu maskın yanında da Osmanlı Devlet Arması yer alır. Duvardaki resimler Çanakkale savaşını anlatmaktadır.
Müzenin denize bakan duvarında Türk bayrağı, Ordunun ve ona bağlı Kolordu'ların sancakları asılıdır
Müze’nin ikinci kısmı, kışlanın kuzey-batı kulesinin üçüncü ve dördüncü katlarında yer alan Florence Nightingale müzesidir.
FLORENCE NIGHTINGALE'İN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Florence, 12 Mayıs 1820'de İtalya'da, Floransa'da doğdu ve adını bu şehirden aldı. Varlıklı bir İngiliz ailesinin ikinci kızıydı. Bir yıl önce doğan ablası Parthenope da adını doğduğu şehirden (Napoli) almıştı.
Sık sık hayallere dalan, ciddi ve yalnız bir çocuk olan Florence, ders çalışmayı severdi. Oysa ablası Parthenope vaktini iğne işi ve resim yaparak geçirmekten hoşlanırdı.
Yunanca, Latince, Fransızca, Almanca, İtalyanca, müzik, tarih, felsefe ve matematik konularında iyi bir eğitim aldı.
Florence'ın hayatına ve işine dini inançları yön verirdi. 7 Şubat 1837'de,17 yaşındayken Tanrı'nın onu hizmetine çağırdığını hissetti ve bir anda hemşire olmaya karar verdi.
1847’de, biraz oyalansın diye, ailesi, Florence’ı, zengin ve çocuksuz olan Charles ve Selina Bracebridge çifti ile birlikte Avrupa’ya geziye gönderir. Bu gezi sırasında Florence, Sidney Herbert ve eşi Liz ile tanışır. Bu çift Florence’ın ilgi alanlarına yakınlık duyar: Liz Florance’in manastır ve hastane ziyaretlerine eşlik ederken, Herbert onu destekleyen bir dostu olur. 1850’de İngiltere’ye dönüş yolunda, Florence, Almanya'da Düsseldorf yakınlarında, bir hastane, bir çocuk yuvası, bir cezaevi, bir yetimhane ve bir öğretmen eğitim okulu bulunan Kaiserswerth'i ziyaret eder.
30 yaşında İngiltere’ye dönen Florence, Kaiserswerth’te şahit olduğu gerçek hemşirelik uygulamasından çok etkilendiğini hissetti, ancak bu konuda daha fazla eğitim göreceğine dair bir umudu yoktu. Bunun yerine, odasında gizlice çalışarak İngiltere ve yurtdışındaki hastaneler ve sağlık sistemleri hakkında bilgi topladı.
Sonunda durumu kabul eden ailesi, onun hemşirelik eğitimi alması için Kaiserswerth'e gitmesini onayladı. Kaiserswerth’e giden Florence orada çok önemli pratik ve hayati deneyimler edindi: ilaç hazırlamayı, yara bakımı yapmayı öğrendi, ampütasyonlara (kol veya bacağın kesilmesi) tanık oldu ve ölen hastaların son nefeslerinde yanlarında bulundu.
Florence Kaiserswerth'te en çok hemşirelerin ahlak anlayışından etkilendi. Hemşireler orada sadece hastaları rahatlatmak için çalışıyorlardı: hemşirelik bir meslekti ve para kazanmak için yapılan bir iş değildi.
"Burada her şeye çok ilgi duyuyorum, zihnen ve bedenim çok iyiyim. Şimdi yaşamanın ve hayatı sevmenin ne olduğunu biliyorum."
Florence, hayattaki amacını belirledikten sonra, kimseye bağımlı olmayan bir yaşam sürme kararını verdi. Evlilik söz konusu bile olamazdı. Birkaç evlilik teklifi aldı ama hepsini reddetti.
Florence, Kaiserswerth'ten döndüğünde, artık özgür yaşamak istediğini annesine iletti ve ailesinden uzakta yaşamasına izin verilmesini istedi. Sonunda annesi yumuşadı ve Florence'ın, "Hayırsever Rahibeler" ile birlikte çalışmak için Paris'e gitmesine izin verdi. Fakat Paris'e gitmeden önce, Ocak 1853'te, Londra'da "Soylu Kadınlar Kuruluşu"nda yöneticilik teklifi aldı ve çalışma hayatına başlayabilmek için bu görevi kabul etti. Babası da ona yılda 500 sterlinlik bir maddi destek verdi: böylece tam özgürlüğüne kavuşmuş oldu.
Bir yıl sonra (1854), Florence bu Kuruluştan ayrılıp King's College Hastanesinde bir görev almayı düşünürken Londra'da büyük bir kolera salgını çıktı. Geçici izin alarak Middlesex Hastanesinde koleralı hastaların bakımına koştu. Kısa süre sonra Florence'ın önüne hiç beklemediği bir fırsat çıktı.
28 Mart 1854'te İngiliz ordusu Kırım savaşına girdi.
The Times gazetesinde çıkan ve askerlerin sağlık durumunun içler acısı halinden bahseden haberleri gören Florence, Liz Herbert'ten Sidney'in Kırım'a küçük bir hemşire grubu gönderme konusunda ne düşündüğünü sordu. Bu sırada Sidney Herbert, Savaş Bakanıydı.
Sydney Herbert Florence'dan, hükümet'in, Türkiye, Üsküdar'daki hastaneye göndereceği bir hemşire grubuna başkanlık yapmasını istedi. "İngiltere'de böyle bir projeyi düzenleyebilecek bildiğim tek bir kişi var ..." diye ekledi.
Florence, Türkiye'deki İngiliz Askeri Hastaneleri'nde çalışacak hemşirelerin yöneticiliği görevini kabul etti. Arkadaşları ve kız kardeşinden oluşan bir komite İstanbul'a gitmeyi kabul eden hemşireleri seçmeye başladı ve bu komiteye çeşitli sosyal sınıflardan başvurular geldi.
Florence, gruba katılacakların hemşirelik deneyimine ve hastaneler hakkında pratik bilgilere sahip olmasını istiyordu. Bu şartları sağlayan sadece 38 kadın bulunabildi: Hastane tecrübesi olan 14 kadın, 14 Anglikan rahibe ve 10 Katolik rahibe. İş sözleşmeleri hızla imzalandı ve grup, 23 Ekim'de İstanbul'a gitmek üzere Londra'dan ayrıldı.
Hemşire kafilesi, Balaklava muharebesi'nden on gün sonra ve İnkerman muharebesi'nden bir gün önce, 4 Kasım 1854'te İstanbul'a geldi.
Florence pek çok askeri doktora büyük saygı duydu ve askeri kurallara çok dikkat etti. Ne kendisi ne de herhangi bir hemşire, sorumlu hekimin özel isteği olmadan bir koğuşa girmez veya bir hastanın yanına gitmezdi. Bazı doktorlar hemşirelerin varlığını hiçbir zaman kabul etmediler ve önceleri onlara görev verme konusunda isteksizdiler. Florence'ın, özellikle Kırım'daki askeri doktorların şefi olan Dr. John Hall ile ilişkisi gergindi.
Kadın hemşireleri askeri hastanelere sokmayı başaran Florence'ın, emrindeki personeli için katı disiplin kuralları vardı.
Önceleri bizzat hasta bakımı yapan Florence kısa süre sonra hastanenin yönetimi ve hemşirelerin organizasyonu ile uğraşmaya başladı. Hastane yönetiminin aksadığını, malzemelerin gelişigüzel dağıtıldığını gözlemledi ve bunları yeniden düzenlemeye başladı. Sidney Herbert'e eksik malzemeler için çok sayıda mektup yazdı. Çorap ve gömlekten sürgü ve ameliyat masalarına kadar bir çok şeyi kendi parasıyla satın aldı. Florence ayrıca İngiliz halkı tarafından gönderilen hediyelerin dağıtımını da denetledi.
Kırım Savaşı sırasında hastanede yatan askerlere kendilerinin pişirmesi için çiğ yiyecekler verilirdi. Et genellikle kötüydü ve tayınlar hasta bir kişinin ihtiyacını karşılayacak miktarda değildi. Florence, yataktan kalkamayacak durumda olan askerlere yemek sağlamak için diyet mutfakları kurdu. Londra'daki Reform Club'da şeflik yapmış olan Alexis Soyer, gönüllü olarak Selimiye'ye gelerek mutfakları yeniden düzenledi ve yemek çeşidini artırdı.
Mayıs 1855'te Florence, Kırım'daki diğer hastaneleri ziyaret etmeye karar verdi. Balaklava'ya gelişinden birkaç gün sonra, zayıflama ve ileri derecede halsizlik ile yatağa düştü. 'Kırım ateşi' tanısı kondu. Durumu biraz düzelince Üsküdar'daki hastaneye geri döndü ve iyileşme sürecine orada devam etti. Ancak Eylül ayında işe başlayabildi, fakat hastalığı kalıcı etkiler bıraktı.
Florence'ın hastanedeki işi temizliğin ve temel hemşirelik bakımının ötesine geçti: askerlere insan muamelesi yaptı. Daha önce herkesin gözü önünde ameliyat edilen ve çevredeki hastaların seyrettikleri kol veya bacağının kesilmesi gereken hastaları bir paravanla çevreden ayırdı. Askerler'in durumunu bildirmek için ailelerine mektuplar yazdı, kayıp veya hasta askerlerle ilgili soruları yanıtladı. Ölen askerlerin ailelerine taziye mektupları yazdı ve dul eşlerine para gönderdi. Bu belki de resmi bir kişinin asker ailelerine ilgi gösterdiği ve ilgilendiği ilk savaştı.
Sıradan askerlerin Üskudar'daki hastanede gördükleri muamele hakkındaki ifadeleri İngiltere'de yankılanmaya başladı ve Florence'a gösterdiği ilgi ve özveri için yapılan övgüler günden güne arttı. Geceleri koğuşlara girebilecek tek kişinin kendisi olduğunu vurgular, her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmek için gece elinde lambası ile hasta koğuşlarını gezerdi. Florence'ın 'Lambalı Kadın' olarak ilk resmi 24 Şubat 1855'te "The Illustrated London News'da yayımlandı. O betimleme bugün hala hafızalara kazınmış olarak devam etmektedir.
Florence'ın göreve olan sınırsız bağlılığı Üsküdar'daki hastanede bir dönüşüm yarattı ve o sadece hastalıktan ve açlıktan kurtardığı askerlerin değil, tüm ulusun hayranlığını ve saygısını kazandı. 30 Mart 1856'da Paris barış antlaşmasının imzalanmasıyla savaş sona erdi. Florence, son hemşire gidene ve tuttuğu kayıtlar tamamlanıncaya kadar Selimiye kışlası'nda kaldı.
28 Temmuz 1856'da İngiltere'ye dönmek üzere İstanbul'dan yola çıktı. Londra'ya vardığında, Bermondsey'deki "Merhamet Rahibeleri Manastırı"na gitti ve o sabahı dua ederek ve meditasyon yaparak geçirdi. Daha sonra tek başına bir trene bindi ve 7 Ağustos 1856'da memleketi Derbyshire'a vardı.
Florence zayıf ve bitkin bir haldeydi. Bugün, Florence'ın hastalığına ilişkin görüş, Kırım'da yakalandığı hastalığın kronik bruselloz (Malta humması) olduğu yönündedir. Büyük olasılıkla mikrobu enfekte süt veya peynirle almıştı.
Savaştan döner dönmez, Florence Kırım Savaşı'nda yapılan hataları ve onlardan alınacak dersleri araştırmaya başladı. Altı hafta içinde, Kraliçe Victoria'nın İngiliz ordusunun sağlığını araştırmak için bir Kraliyet Komisyonu kurmasını sağladı. Savaş Bakanı ondan, tecrübelerine dayanarak gözlemlerini ve önerilerini resmi ve gizli bir raporla bildirmesini istedi. Raporun bitmiş hali 900 sayfaydı.
Kırım Savaşı sırasında Florence'a hizmetleri için çok sayıda bağış gönderildi. 1850'lerin sonunda 44.000 £ 'dan fazla para toplanmıştı. Bu para, hemşirelerin ve hastane çalışanlarının eğitimi, geçimi ve korunmasına yönelik çalışmaları destekleyecek Nightingale fonunu oluşturdu. Bu fon ile Londra'daki St. Thomas hastanesinde "Nightingale Hemşire Eğitim Okulu" kuruldu. O sırada başka hemşire eğitim okulları da vardı, ancak bunların hepsi değişik dini kuruluşlara bağlıydı. Nightingale'in kurduğu okul, dini tarikatlarla bağlantılı olmayan dünyadaki ilk hemşire eğitim kurumuydu.
Elle a reçu des distinctions et des récompenses du monde entier. En 1907, le roi Édouard VII décerna à Florence l'Ordre du mérite, un grand honneur accordé à des personnes pour des réalisations particulières dans les domaines des arts, de l'éducation, de la littérature et des sciences: elle fut la première femme à recevoir cette médaille. Elle est devenue la première femme à recevoir le titre de citoyen d'honneur de la ville de Londres l'année suivante. La citoyenneté honoraire est une récompense honorifique décernée par les gouvernements locaux à une personne (civile) ou à une unité militaire qui a rendu des services extraordinaires à la ville.
Florence, 13 Ağustos 1910'da, 90 yaşında, South Street'teki evinde uykusunda öldü.
Hükümet'in Westminster Katedraline gömülmesi teklifi ailesi tarafndan kabul edilmedi. Kendisi, ölmeden önce cenaze merasiminin en basit şekilde yapılmasını vasiyet etmişti. Arzu ettiği gibi, Hampshire, East Wellow, St. Margaret's Kilisesi mezarlığına defnedildi.
Nightingale anıtı çok kolay fark edilir. Kilisenin güneyinde, kilise kulesi şeklinde tipik bir Viktorya dönemi anıtıdır. Anıtın üç cephesinde Nightingale ailesinin diğer üyelerine ait yazıtlar, dördüncü cephede ise çok basit bir yazıt vardır:
F. N.
DOĞUMU 12 MAYIS 1820.
FLORENCE NIGHTINGALE MÜZESİ
Müzenin ikinci bölümünü, Kuzeybatı kulesinin üçüncü ve dördüncü katlarında yer alan Florence Nightingale Müzesi oluşturur.
Girişteki heykeller, yaralı bir askerin Nightingale'in gözetiminde tedavi odasına götürülmesini tasvir ediyor.
Kuzeybatı kulesinin üçüncü katındaki bu oda, Florence Nightingale'in ofisi ve aynı zamanda onun tarafından kullanılan tedavi odasıdır. Odanın ortasındaki heykel, yaralı bir askerin Nightingale tarafından tedavisini tasvir etmektedir. Heykelin hemen arkasında ilkel bir dren olan göğüs tüpü görülmektedir.
Bu bölümdeki çalışma masası, sandalye, halı ve ayna Nightingale tarafından kullanılmış orijinal eşyalardır.
Duvarlarda, hastanedeki günlük hayatı anlatan resimler, Florence Nightingale tarafından yazılmış mektuplar ve onunla ilgili bazı resimler asılıdır.
London May 6 1881
My very dear friends,
Now once more 'god speed' to you all; my very best greetings and thanks to you all, all:
To our beginners, good courage;
To our dear old workers, peace, fresh courage, too - perseverance: for to persevere to the end is as difficult & needs a yet better energy than to begin new work.
To be a good nurse one must be a good woman, here we shall all agree. It is the old, old story. But some of us are new to the start.
What is it to be "like a woman"? "Like a woman" - "a very woman" is sometimes laid as a word of contempt: sometimes as a word of tender admiration.
What makes a good woman is the better or higher of their nature:
Quietness, gentleness, patience, endurance, forbearance with: her patients, her fellow workers,her supervisors, her equals.
We need above all to remember that we come to learn, to be taught. Hence we come to obey.
No one ever was able to govern who was not able to obey.
No one ever was able to teach who was not able to learn.
The best scholars make the best teachers - those who obey best, the best rulers.
We all have to obey as well as to command all our lives.
Who does it best?
As a mark of contempt for a woman is it not said 'she can't obey'? 'She will will have her own way'?
As a mark of respect - 'she always knows how to obey'? 'How to give up her own way'?
You are here to be trained for nurses - attending on the wants of the sick - helpers in carrying out doctor's orders (not medical students, though theory is very helpful when carried out by practice). Theory without practice is ruinous to nurses.
Then a good woman should be thorough. Thoroughness in a nurse is a matter of life and death to the patient.
Or, rather, without it she is no nurse.
Especially thoroughness in the unseen work.
Do that well & the other will be done well to.
Be as careful in the cleaning of the used poultice basin as in your attendance at an antiseptic dressing.
Don't care more about what meets the eye & gains attention.
"How do you know you have grace?" said a minister to a housemaid.
"Because I clean under the mats" was the excellent reply.
If a housemaid said that, how much more should a nurse, all whose vessels mean patients.
***
Now what does "like a woman" mean when it is said in contempt?
Does it not mean what is petty, little selfishnesses, small meannesses; envy; jealousy; foolish talking; unkind gossip; love of praise.
Now while we try to be "like women" in the noble sense of the word, let us fight as bravely against all such womanly weaknesses.
Let us be anxious to do well, not for selfish praise, but to honour & advance the cause, the work we have taken up.
Let us value our training, not as it makes us cleverer or superior to others, but inasmuch as it enables us to be more useful & helpful to our fellow creatures, the sick, who most want our help.
Let it be our ambition, good nurses, and never let us be ashamed of the name of "nurse".
***
This to our beginners, I had almost said. But those who have finished their year's training be the first to tell us they are only beginners - they have just learnt how to learn & how to reach.
When they are put into the responsibility of nurse or sister, then they know how to learn & how to teach something every day a year, which, without their thorough training, they would not know.
This is what they tell me.
Then their battle cry is "be not weary in well doing". We will not forget that once we were ignorant, tiresome probationers.
We will not laugh at the mistakes of beginners, but it shall be our pride to help all who come under our influence to be better women, more thorough nurses.
What is influence? The most mighty, the most unseen engine we know.
The importance of onem a year or two in the work, over one a month in the work is more mighty, altho' narrow, than the influence of statesmen or sovereigns. The influences of a good woman & thorough nurse with all the new probationers who come under her care is untold.
This it is - the using such influences, for good or for bad, which either raises or lowers the tone of a hospital.
We all see how much easier it is to sink to the level of the low, than to rise to the level of the high - but dear friends all, we know how soldiers were taught fight in the old times against desperate odds, standing shoulder to shoulder and back to back.
Let us each and all, realising the importance of our influences on others - stand shoulder to shoulder & not alone in the good cause.
But let us be quiet.
What is it that is said about the learner? Women's influence ever has been, ever should be quiet and gentle in the working like the learner. Never noisy or self- asserting.
Let us seek all of us rather to the good rather than clever nurses.
Now I am sure we will all give a grateful cheer to our matron and to our home sister and our medical instructors.
God bless you all, my dear, dear friends and I hope to see you all, one by one, this year,
Florence Nightingale
Odanın duvarında onun yazdığı bir mektup vardır. İngiliz Parlamentosu üyelerinden birine yazdığı bu mektupta, Nightingale, Kırım Savaşı'nda ölen bir askerin dul eşine neden hala maaş bağlanmadığının araştırılmasını istemektedir.
Başka bir cam vitrinde, Majesteleri tarafından Bay Sidney Herbert'e yazılan ve onun eşi aracılığı aracılığıyla Bayan Nightingale'e iletilmesi istenen bir mektup yer alır.
Bu mektup, John William Hobbs (1799-1877) tarafından bestelenen ve sözleri William Henry Bellamy (1800-1866) tarafından yazılan “The Queen's Letter” (Kraliçe'nin mektubu) adlı bir eserin yaratılmasına yol açmıştır.
Winsdor Şatosu 6 Aralık 1854
Hatırasını yaşatmak için, Florence Nightingale'in savaş sırasında kullandığı, kışlanın kuzeybatı kulesindeki o bölümünün müzeye dönüştürülmesi teklif edildi. Fikir askeri yetkililer tarafından uygun görüldü ve müze 1954'te ortak bir törenle açıldı. Dünyadaki ikinci Florence Nightingale Müzesi Londra'da Şubat 1989'da kapılarını ziyarete açtı.
Müze, Florence Nightingale zamanından kalma orijinal halinde olmasa da, odaları orijinal tarzında dekore etmek için mümkün olan her şey yapıldı ve müzeye birçok resim ve yazı yerleştirildi.
Uluslararası Hemşireler Konseyi Yönetim Kurulu, 29 Ağustos - 4 Eylül 1955 tarihlerinde İstanbul'da bir Konferans düzenledi. Bu vesileyle, Florence Nightingale ve hemşireleri tarafından çalışma ve yaşam alanı olarak kullanılan Selimiye Kışlası'nın bu bölümüne bir ziyaret yapıldı. Buradaki törende Uluslararası Hemşireler Konseyi Başkanı Bayan M. Madeline Bihet yaptığı anma konuşmasında Türk Hemşireler Derneği'ne takdir ve teşekkürlerini iletti.
Türkiye, Hemşirelik eğitimi ve uygulaması dünyanın herhangi bir yerinde benzer bir düzeye yükseltilmeden önce, 1854'ten 1856'ya kadar, dünyaca ünlü bir hemşirenin önderliğinde hemşireliğin yapıldığı ilk ülke olmuştur. Bu durum, modern hemşireliğin doğduğu ülkede görev yaptıkları için Türkiye'deki tüm hemşirelere büyük bir gurur vermektedir.
SELiMiYE KIŞLASI
Halen 1. Ordu Karargahı ve İstanbul garnizon Komutanlığı olarak kullanılan Selimiye Kışlası, Osmanlı Sultanı III.Selim döneminde 1800-1806 yılları arasında, batılı düzende yeni bir ordu (Nizam-ı Cedid) için inşa edilmiştir. Orijinal ahşap kışla, 1807'de Kabakçı Mustafa isyanı sırasında yeniçeriler tarafından ele geçirildi ve yakıldı. Sultan II.Mahmud 1825-1826 yıllarında Asakir-i Mansure-i Muhammediye (Muhammed'in muzaffer askerleri) isimli, düzenli yeni bir ordu kurdu ve 1826 yılında yeniçeri ocağını ortadan kaldırdı (Vaka-ı Hayriye). Selimiye kışlası o sıralarda harap durumdaydı. Padişah, yeni ordu için harabe halindeki bu yapının yıktırılarak yerine kesme taştan yeni bir kışla yapılmasını emretti. Yeni kışla 1827 yılında bitirildi.
Osmanlı İmparatorluğu, 1853 yılında başlayan Kırım Savaşı'nda, tarihinde ilk kez, İngiltere ve Fransa ile ittifak kurdu ve Rusya'ya karşı savaştı. Cepheye gönderilen Türk birlikleri tarafından aylar önce boşalan Selimiye Kışlası da askeri hastane yapılması için İngiliz'lere verildi. Kışla, Kırım savaşı (1853-1856) sırasında İngiliz askeri hastanesi olarak kullanıldı.
Savaş bittiğinde Selimiye Kışlası yeniden Osmanlı ordusu tarafından kullanılmaya başlar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’dan gelen Redif Askerleri’nin eğitim ve barınmasına tahsis edilir. Savaşın bitiminde İstanbul işgal edilince, İtalyan Askerleri’ne verilir. İşgal yıllarında, İtalyanlar’ın gevşekliği nedeni ile Kışla Anadolu’ya silah ve cephane kaçırılmasında kullanılır. Cumhuriyetin ilk yıllarında boş ve bakımsız kalır. 1928 yılında topçu ve piyade birlikleri burada 6 aylık “kıt’a stajı” görmeye başlar. Mübadele döneminde Yunanistan’dan gelen göçmenler yerleştirilir. Bir süre tütün deposu olarak kullanıldıktan sonra 1959-1962 yılları arasında askeri okul olur. 1963 yılında geniş çaplı bir onarım görür ve I. Ordu Komutanlığı emrine verilir. 1964 yılında Birinci Ordu ve İstanbul Garnizon Komutanlığı karargahı kışlaya taşınır.
Askeri birliklerin bulunduğu kışla, güvenlik ve gizlilik nedeniyle sivil ziyaretçilere kapalı olsa da, müze, önceden izin alınarak ziyaret edilebilmektedir.
Selimiye kışlası, Selimiye Camii, kütüphane, hamamlar, basımevi, değirmen, fırın, ahırlar, malzeme depoları, erzak depoları, dükkanlar ve subay lojmanlarından oluşan bir kompleks olarak inşa edilmiştir.
Kışlanın eni 200 metre, boyu 267 metre olup koridorların toplam uzunluğu 2300 metredir. 228 odası ve 3000 penceresi vardır. Kışlanın dört köşesinde yer alan kulelerin her biri yedi katlıdır ve yükseklikleri 43 metredir.
Ortadaki avlu askeri törenler ve çeşitli kutlamalar için kullanılmaktadır. Burada ayrıca Kurtuluş Savaşı'na katılan 1.Ordu Komutanlarının büstleri, 1.Ordu'nun katıldığı savaşları tasvir eden rölyef ve heykeller, bir mutfak ve kalorifer merkezi bulunmaktadır.
I. ORDU VE FLORENCE NIGHTINGALE MÜZESİ
1. Ordu ve Florence Nightingale Müzesi iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, müze girişinde yer alan ve 2000 yılında açılan 1. Ordu Müzesidir.
Bu bölümün duvarındaki amblem 1. Ordu amblemidir. Amblemdeki dört yıldız orduyu, Marmara bölgesi sorumluluk alanını, 1843 kuruluş yılını, Selimiye kışlası da 1. Ordu karargahını simgeler.
Amblemin hemen altında yer alan Tasvir-i Hümayun, etrafı incilerle süslenmiş, güllerle çevrilmiş fildişi bir plaka üzerinde Sultan II. Mahmut’un resmini içermektedir. Kişilerin kolye olarak boyunlarına, kurumların ise duvarlarına astıkları Tasvir-i Hümayun, Sultan II. Mahmud tarafından ödül olarak sunulurdu. Tasvir-i Hümayun’un Selimiye Kışlası’na verilmesinin sebebi Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sürecinde görev alan yeni ordunun Selimiye Kışlasında kalmasıdır.
Duvardaki rölyefler ve rölyeflerin önündeki heykeller I. Ordu’nun katıldığı savaşları simgelemektedir. I. Ordu’nun katıldığı ilk önemli savaş Kırım Savaşı’dır. Florence Nightingale bu savaşta İstanbul’a gelip Selimiye Kışlasında görev yapmıştır.
1’inci Ordu’nun katıldığı diğer önemli savaş 1912-1913 yıllarındaki I. ve II. Balkan Savaşları’dır.
Katıldığı üçüncü önemli savaş ise 1915 yılındaki Çanakkale Savaşı’dır.
Birinci Ordu’nun katıldığı son önemli savaş ise 1919-1922 yılları arasındaki Kurtuluş Savaşı’dır.
Girişin solunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir maskı, bu maskın yanında da Osmanlı Devlet Arması yer alır. Duvardaki resimler Çanakkale savaşını anlatmaktadır.
Müzenin denize bakan duvarında Türk bayrağı, Ordunun ve ona bağlı Kolordu'ların sancakları asılıdır
Müze’nin ikinci kısmı, kışlanın kuzey-batı kulesinin üçüncü ve dördüncü katlarında yer alan Florence Nightingale müzesidir.
FLORENCE NIGHTINGALE'İN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Florence, 12 Mayıs 1820'de İtalya'da, Floransa'da doğdu ve adını bu şehirden aldı. Varlıklı bir İngiliz ailesinin ikinci kızıydı. Bir yıl önce doğan ablası Parthenope da adını doğduğu şehirden (Napoli) almıştı.
Sık sık hayallere dalan, ciddi ve yalnız bir çocuk olan Florence, ders çalışmayı severdi. Oysa ablası Parthenope vaktini iğne işi ve resim yaparak geçirmekten hoşlanırdı.
Yunanca, Latince, Fransızca, Almanca, İtalyanca, müzik, tarih, felsefe ve matematik konularında iyi bir eğitim aldı.
Florence'ın hayatına ve işine dini inançları yön verirdi. 7 Şubat 1837'de,17 yaşındayken Tanrı'nın onu hizmetine çağırdığını hissetti ve bir anda hemşire olmaya karar verdi.
1847’de, biraz oyalansın diye, ailesi, Florence’ı, zengin ve çocuksuz olan Charles ve Selina Bracebridge çifti ile birlikte Avrupa’ya geziye gönderir. Bu gezi sırasında Florence, Sidney Herbert ve eşi Liz ile tanışır. Bu çift Florence’ın ilgi alanlarına yakınlık duyar: Liz Florance’in manastır ve hastane ziyaretlerine eşlik ederken, Herbert onu destekleyen bir dostu olur. 1850’de İngiltere’ye dönüş yolunda, Florence, Almanya'da Düsseldorf yakınlarında, bir hastane, bir çocuk yuvası, bir cezaevi, bir yetimhane ve bir öğretmen eğitim okulu bulunan Kaiserswerth'i ziyaret eder.
30 yaşında İngiltere’ye dönen Florence, Kaiserswerth’te şahit olduğu gerçek hemşirelik uygulamasından çok etkilendiğini hissetti, ancak bu konuda daha fazla eğitim göreceğine dair bir umudu yoktu. Bunun yerine, odasında gizlice çalışarak İngiltere ve yurtdışındaki hastaneler ve sağlık sistemleri hakkında bilgi topladı.
Sonunda durumu kabul eden ailesi, onun hemşirelik eğitimi alması için Kaiserswerth'e gitmesini onayladı. Kaiserswerth’e giden Florence orada çok önemli pratik ve hayati deneyimler edindi: ilaç hazırlamayı, yara bakımı yapmayı öğrendi, ampütasyonlara (kol veya bacağın kesilmesi) tanık oldu ve ölen hastaların son nefeslerinde yanlarında bulundu.
Florence Kaiserswerth'te en çok hemşirelerin ahlak anlayışından etkilendi. Hemşireler orada sadece hastaları rahatlatmak için çalışıyorlardı: hemşirelik bir meslekti ve para kazanmak için yapılan bir iş değildi.
"Burada her şeye çok ilgi duyuyorum, zihnen ve bedenim çok iyiyim. Şimdi yaşamanın ve hayatı sevmenin ne olduğunu biliyorum."
Florence, hayattaki amacını belirledikten sonra, kimseye bağımlı olmayan bir yaşam sürme kararını verdi. Evlilik söz konusu bile olamazdı. Birkaç evlilik teklifi aldı ama hepsini reddetti.
Florence, Kaiserswerth'ten döndüğünde, artık özgür yaşamak istediğini annesine iletti ve ailesinden uzakta yaşamasına izin verilmesini istedi. Sonunda annesi yumuşadı ve Florence'ın, "Hayırsever Rahibeler" ile birlikte çalışmak için Paris'e gitmesine izin verdi. Fakat Paris'e gitmeden önce, Ocak 1853'te, Londra'da "Soylu Kadınlar Kuruluşu"nda yöneticilik teklifi aldı ve çalışma hayatına başlayabilmek için bu görevi kabul etti. Babası da ona yılda 500 sterlinlik bir maddi destek verdi: böylece tam özgürlüğüne kavuşmuş oldu.
Bir yıl sonra (1854), Florence bu Kuruluştan ayrılıp King's College Hastanesinde bir görev almayı düşünürken Londra'da büyük bir kolera salgını çıktı. Geçici izin alarak Middlesex Hastanesinde koleralı hastaların bakımına koştu. Kısa süre sonra Florence'ın önüne hiç beklemediği bir fırsat çıktı.
28 Mart 1854'te İngiliz ordusu Kırım savaşına girdi.
The Times gazetesinde çıkan ve askerlerin sağlık durumunun içler acısı halinden bahseden haberleri gören Florence, Liz Herbert'ten Sidney'in Kırım'a küçük bir hemşire grubu gönderme konusunda ne düşündüğünü sordu. Bu sırada Sidney Herbert, Savaş Bakanıydı.
Sydney Herbert Florence'dan, hükümet'in, Türkiye, Üsküdar'daki hastaneye göndereceği bir hemşire grubuna başkanlık yapmasını istedi. "İngiltere'de böyle bir projeyi düzenleyebilecek bildiğim tek bir kişi var ..." diye ekledi.
Florence, Türkiye'deki İngiliz Askeri Hastaneleri'nde çalışacak hemşirelerin yöneticiliği görevini kabul etti. Arkadaşları ve kız kardeşinden oluşan bir komite İstanbul'a gitmeyi kabul eden hemşireleri seçmeye başladı ve bu komiteye çeşitli sosyal sınıflardan başvurular geldi.
Florence, gruba katılacakların hemşirelik deneyimine ve hastaneler hakkında pratik bilgilere sahip olmasını istiyordu. Bu şartları sağlayan sadece 38 kadın bulunabildi: Hastane tecrübesi olan 14 kadın, 14 Anglikan rahibe ve 10 Katolik rahibe. İş sözleşmeleri hızla imzalandı ve grup, 23 Ekim'de İstanbul'a gitmek üzere Londra'dan ayrıldı.
Hemşire kafilesi, Balaklava muharebesi'nden on gün sonra ve İnkerman muharebesi'nden bir gün önce, 4 Kasım 1854'te İstanbul'a geldi.
Florence pek çok askeri doktora büyük saygı duydu ve askeri kurallara çok dikkat etti. Ne kendisi ne de herhangi bir hemşire, sorumlu hekimin özel isteği olmadan bir koğuşa girmez veya bir hastanın yanına gitmezdi. Bazı doktorlar hemşirelerin varlığını hiçbir zaman kabul etmediler ve önceleri onlara görev verme konusunda isteksizdiler. Florence'ın, özellikle Kırım'daki askeri doktorların şefi olan Dr. John Hall ile ilişkisi gergindi.
Kadın hemşireleri askeri hastanelere sokmayı başaran Florence'ın, emrindeki personeli için katı disiplin kuralları vardı.
Önceleri bizzat hasta bakımı yapan Florence kısa süre sonra hastanenin yönetimi ve hemşirelerin organizasyonu ile uğraşmaya başladı. Hastane yönetiminin aksadığını, malzemelerin gelişigüzel dağıtıldığını gözlemledi ve bunları yeniden düzenlemeye başladı. Sidney Herbert'e eksik malzemeler için çok sayıda mektup yazdı. Çorap ve gömlekten sürgü ve ameliyat masalarına kadar bir çok şeyi kendi parasıyla satın aldı. Florence ayrıca İngiliz halkı tarafından gönderilen hediyelerin dağıtımını da denetledi.
Kırım Savaşı sırasında hastanede yatan askerlere kendilerinin pişirmesi için çiğ yiyecekler verilirdi. Et genellikle kötüydü ve tayınlar hasta bir kişinin ihtiyacını karşılayacak miktarda değildi. Florence, yataktan kalkamayacak durumda olan askerlere yemek sağlamak için diyet mutfakları kurdu. Londra'daki Reform Club'da şeflik yapmış olan Alexis Soyer, gönüllü olarak Selimiye'ye gelerek mutfakları yeniden düzenledi ve yemek çeşidini artırdı.
Mayıs 1855'te Florence, Kırım'daki diğer hastaneleri ziyaret etmeye karar verdi. Balaklava'ya gelişinden birkaç gün sonra, zayıflama ve ileri derecede halsizlik ile yatağa düştü. 'Kırım ateşi' tanısı kondu. Durumu biraz düzelince Üsküdar'daki hastaneye geri döndü ve iyileşme sürecine orada devam etti. Ancak Eylül ayında işe başlayabildi, fakat hastalığı kalıcı etkiler bıraktı.
Florence'ın hastanedeki işi temizliğin ve temel hemşirelik bakımının ötesine geçti: askerlere insan muamelesi yaptı. Daha önce herkesin gözü önünde ameliyat edilen ve çevredeki hastaların seyrettikleri kol veya bacağının kesilmesi gereken hastaları bir paravanla çevreden ayırdı. Askerler'in durumunu bildirmek için ailelerine mektuplar yazdı, kayıp veya hasta askerlerle ilgili soruları yanıtladı. Ölen askerlerin ailelerine taziye mektupları yazdı ve dul eşlerine para gönderdi. Bu belki de resmi bir kişinin asker ailelerine ilgi gösterdiği ve ilgilendiği ilk savaştı.
Sıradan askerlerin Üskudar'daki hastanede gördükleri muamele hakkındaki ifadeleri İngiltere'de yankılanmaya başladı ve Florence'a gösterdiği ilgi ve özveri için yapılan övgüler günden güne arttı. Geceleri koğuşlara girebilecek tek kişinin kendisi olduğunu vurgular, her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmek için gece elinde lambası ile hasta koğuşlarını gezerdi. Florence'ın 'Lambalı Kadın' olarak ilk resmi 24 Şubat 1855'te "The Illustrated London News'da yayımlandı. O betimleme bugün hala hafızalara kazınmış olarak devam etmektedir.
Florence'ın göreve olan sınırsız bağlılığı Üsküdar'daki hastanede bir dönüşüm yarattı ve o sadece hastalıktan ve açlıktan kurtardığı askerlerin değil, tüm ulusun hayranlığını ve saygısını kazandı. 30 Mart 1856'da Paris barış antlaşmasının imzalanmasıyla savaş sona erdi. Florence, son hemşire gidene ve tuttuğu kayıtlar tamamlanıncaya kadar Selimiye kışlası'nda kaldı.
28 Temmuz 1856'da İngiltere'ye dönmek üzere İstanbul'dan yola çıktı. Londra'ya vardığında, Bermondsey'deki "Merhamet Rahibeleri Manastırı"na gitti ve o sabahı dua ederek ve meditasyon yaparak geçirdi. Daha sonra tek başına bir trene bindi ve 7 Ağustos 1856'da memleketi Derbyshire'a vardı.
Florence zayıf ve bitkin bir haldeydi. Bugün, Florence'ın hastalığına ilişkin görüş, Kırım'da yakalandığı hastalığın kronik bruselloz (Malta humması) olduğu yönündedir. Büyük olasılıkla mikrobu enfekte süt veya peynirle almıştı.
Savaştan döner dönmez, Florence Kırım Savaşı'nda yapılan hataları ve onlardan alınacak dersleri araştırmaya başladı. Altı hafta içinde, Kraliçe Victoria'nın İngiliz ordusunun sağlığını araştırmak için bir Kraliyet Komisyonu kurmasını sağladı. Savaş Bakanı ondan, tecrübelerine dayanarak gözlemlerini ve önerilerini resmi ve gizli bir raporla bildirmesini istedi. Raporun bitmiş hali 900 sayfaydı.
Kırım Savaşı sırasında Florence'a hizmetleri için çok sayıda bağış gönderildi. 1850'lerin sonunda 44.000 £ 'dan fazla para toplanmıştı. Bu para, hemşirelerin ve hastane çalışanlarının eğitimi, geçimi ve korunmasına yönelik çalışmaları destekleyecek Nightingale fonunu oluşturdu. Bu fon ile Londra'daki St. Thomas hastanesinde "Nightingale Hemşire Eğitim Okulu" kuruldu. O sırada başka hemşire eğitim okulları da vardı, ancak bunların hepsi değişik dini kuruluşlara bağlıydı. Nightingale'in kurduğu okul, dini tarikatlarla bağlantılı olmayan dünyadaki ilk hemşire eğitim kurumuydu.
Florence'ın en büyük katkısı, hemşireliği kadınlar için saygın bir meslek haline getirmek oldu. Nightingale Eğitim Okulu mezunları, dünyanın her yerinde hastanelerin başhemşiresi oldular, hastanelerde, yaşlı bakım evlerinde ve silahlı kuvvetlerde hemşirelik reformuna yol açtılar. Daha sonra başka hemşirelik okulları ve King's College Hastanesinde bir ebelik okulu kuruldu.
St Thomas Hastanesinin İkinci Dünya Savaşı'nda kısmen yıkılmasına rağmen, okul büyümeye devam etti. Hemşirelerin eğitim şeklindeki değişiklikler nedeni ile bu okul 1996'da kapandı.
En 1865, elle a déménagé dans une petite maison près de Park Lane, à Londres, au 10 South Street et y a vécu pour le reste de sa vie.
Florence, görmesinin ve hafızasının bozulmaya başladığı 80'li yaşlarına kadar yazmaya devam etti.St Thomas Hastanesinin İkinci Dünya Savaşı'nda kısmen yıkılmasına rağmen, okul büyümeye devam etti. Hemşirelerin eğitim şeklindeki değişiklikler nedeni ile bu okul 1996'da kapandı.
En 1865, elle a déménagé dans une petite maison près de Park Lane, à Londres, au 10 South Street et y a vécu pour le reste de sa vie.
Elle a reçu des distinctions et des récompenses du monde entier. En 1907, le roi Édouard VII décerna à Florence l'Ordre du mérite, un grand honneur accordé à des personnes pour des réalisations particulières dans les domaines des arts, de l'éducation, de la littérature et des sciences: elle fut la première femme à recevoir cette médaille. Elle est devenue la première femme à recevoir le titre de citoyen d'honneur de la ville de Londres l'année suivante. La citoyenneté honoraire est une récompense honorifique décernée par les gouvernements locaux à une personne (civile) ou à une unité militaire qui a rendu des services extraordinaires à la ville.
Florence, 13 Ağustos 1910'da, 90 yaşında, South Street'teki evinde uykusunda öldü.
Hükümet'in Westminster Katedraline gömülmesi teklifi ailesi tarafndan kabul edilmedi. Kendisi, ölmeden önce cenaze merasiminin en basit şekilde yapılmasını vasiyet etmişti. Arzu ettiği gibi, Hampshire, East Wellow, St. Margaret's Kilisesi mezarlığına defnedildi.
Nightingale anıtı çok kolay fark edilir. Kilisenin güneyinde, kilise kulesi şeklinde tipik bir Viktorya dönemi anıtıdır. Anıtın üç cephesinde Nightingale ailesinin diğer üyelerine ait yazıtlar, dördüncü cephede ise çok basit bir yazıt vardır:
F. N.
DOĞUMU 12 MAYIS 1820.
ÖLÜMÜ 13 AĞUSTOS 1910
FLORENCE NIGHTINGALE MÜZESİ
Müzenin ikinci bölümünü, Kuzeybatı kulesinin üçüncü ve dördüncü katlarında yer alan Florence Nightingale Müzesi oluşturur.
Girişteki heykeller, yaralı bir askerin Nightingale'in gözetiminde tedavi odasına götürülmesini tasvir ediyor.
Kuzeybatı kulesinin üçüncü katındaki bu oda, Florence Nightingale'in ofisi ve aynı zamanda onun tarafından kullanılan tedavi odasıdır. Odanın ortasındaki heykel, yaralı bir askerin Nightingale tarafından tedavisini tasvir etmektedir. Heykelin hemen arkasında ilkel bir dren olan göğüs tüpü görülmektedir.
Bu bölümdeki çalışma masası, sandalye, halı ve ayna Nightingale tarafından kullanılmış orijinal eşyalardır.
Duvarlarda, hastanedeki günlük hayatı anlatan resimler, Florence Nightingale tarafından yazılmış mektuplar ve onunla ilgili bazı resimler asılıdır.
London May 6 1881
My very dear friends,
Now once more 'god speed' to you all; my very best greetings and thanks to you all, all:
To our beginners, good courage;
To our dear old workers, peace, fresh courage, too - perseverance: for to persevere to the end is as difficult & needs a yet better energy than to begin new work.
To be a good nurse one must be a good woman, here we shall all agree. It is the old, old story. But some of us are new to the start.
What is it to be "like a woman"? "Like a woman" - "a very woman" is sometimes laid as a word of contempt: sometimes as a word of tender admiration.
What makes a good woman is the better or higher of their nature:
Quietness, gentleness, patience, endurance, forbearance with: her patients, her fellow workers,her supervisors, her equals.
We need above all to remember that we come to learn, to be taught. Hence we come to obey.
No one ever was able to govern who was not able to obey.
No one ever was able to teach who was not able to learn.
The best scholars make the best teachers - those who obey best, the best rulers.
We all have to obey as well as to command all our lives.
Who does it best?
As a mark of contempt for a woman is it not said 'she can't obey'? 'She will will have her own way'?
As a mark of respect - 'she always knows how to obey'? 'How to give up her own way'?
You are here to be trained for nurses - attending on the wants of the sick - helpers in carrying out doctor's orders (not medical students, though theory is very helpful when carried out by practice). Theory without practice is ruinous to nurses.
Then a good woman should be thorough. Thoroughness in a nurse is a matter of life and death to the patient.
Or, rather, without it she is no nurse.
Especially thoroughness in the unseen work.
Do that well & the other will be done well to.
Be as careful in the cleaning of the used poultice basin as in your attendance at an antiseptic dressing.
Don't care more about what meets the eye & gains attention.
"How do you know you have grace?" said a minister to a housemaid.
"Because I clean under the mats" was the excellent reply.
If a housemaid said that, how much more should a nurse, all whose vessels mean patients.
***
Now what does "like a woman" mean when it is said in contempt?
Does it not mean what is petty, little selfishnesses, small meannesses; envy; jealousy; foolish talking; unkind gossip; love of praise.
Now while we try to be "like women" in the noble sense of the word, let us fight as bravely against all such womanly weaknesses.
Let us be anxious to do well, not for selfish praise, but to honour & advance the cause, the work we have taken up.
Let us value our training, not as it makes us cleverer or superior to others, but inasmuch as it enables us to be more useful & helpful to our fellow creatures, the sick, who most want our help.
Let it be our ambition, good nurses, and never let us be ashamed of the name of "nurse".
***
This to our beginners, I had almost said. But those who have finished their year's training be the first to tell us they are only beginners - they have just learnt how to learn & how to reach.
When they are put into the responsibility of nurse or sister, then they know how to learn & how to teach something every day a year, which, without their thorough training, they would not know.
This is what they tell me.
Then their battle cry is "be not weary in well doing". We will not forget that once we were ignorant, tiresome probationers.
We will not laugh at the mistakes of beginners, but it shall be our pride to help all who come under our influence to be better women, more thorough nurses.
What is influence? The most mighty, the most unseen engine we know.
The importance of onem a year or two in the work, over one a month in the work is more mighty, altho' narrow, than the influence of statesmen or sovereigns. The influences of a good woman & thorough nurse with all the new probationers who come under her care is untold.
This it is - the using such influences, for good or for bad, which either raises or lowers the tone of a hospital.
We all see how much easier it is to sink to the level of the low, than to rise to the level of the high - but dear friends all, we know how soldiers were taught fight in the old times against desperate odds, standing shoulder to shoulder and back to back.
Let us each and all, realising the importance of our influences on others - stand shoulder to shoulder & not alone in the good cause.
But let us be quiet.
What is it that is said about the learner? Women's influence ever has been, ever should be quiet and gentle in the working like the learner. Never noisy or self- asserting.
Let us seek all of us rather to the good rather than clever nurses.
Now I am sure we will all give a grateful cheer to our matron and to our home sister and our medical instructors.
God bless you all, my dear, dear friends and I hope to see you all, one by one, this year,
Florence Nightingale
Odanın duvarında onun yazdığı bir mektup vardır. İngiliz Parlamentosu üyelerinden birine yazdığı bu mektupta, Nightingale, Kırım Savaşı'nda ölen bir askerin dul eşine neden hala maaş bağlanmadığının araştırılmasını istemektedir.
Başka bir cam vitrinde, Majesteleri tarafından Bay Sidney Herbert'e yazılan ve onun eşi aracılığı aracılığıyla Bayan Nightingale'e iletilmesi istenen bir mektup yer alır.
Bu mektup, John William Hobbs (1799-1877) tarafından bestelenen ve sözleri William Henry Bellamy (1800-1866) tarafından yazılan “The Queen's Letter” (Kraliçe'nin mektubu) adlı bir eserin yaratılmasına yol açmıştır.
Winsdor Şatosu 6 Aralık 1854
Bayan Herbert'e, Bayan Nightingale'den veya Bayan Bracebridge'den aldığı haberlerin bana daha sık iletilmesine izin vermesini söyler misiniz, çünkü çok sayıda subay görmeme rağmen yaralılar ve savaş alanı hakkında hiçbir ayrıntı duymuyorum. Beni herşeyden çok yaralıların durumu ilgilendirmektedir.
Bayan Herbert'in bilmesini istediğim diğer bir şey de, Bayan Nightingale ve oradaki hemşirelerin bu asil yaralılara ve hastalara, çektikleri acılara kimsenin kraliçelerinden daha fazla ilgi gösteremiyeceğini veya onların cesaret ve kahramanlıklarına onun kadar hayran olan biri olamayacağını söylemeleridir. Kraliçeleri, Prensle birlikte gece gündüz o çok sevdiği birliklerini düşünmektedir.
Bayan Herbert'ten, sözlerimi, bu hanımlara iletmesini rica edin, çünkü sevgi ve ilgimizin bu asil arkadaşlar tarafından çok takdir edildiğini biliyorum.
Bayan Nightingale göreve başladığı andan itibaren, Saray ona hep ilgi göstermiş, tecrübeleri ve çalışmalarının saygı görmesi dileğini dile getirmiştir.
Kraliçenin mesajı Selimiye kışlasına ulaştıktan sonra, bir rahip koğuşları dolaşarak mektubu askerlere okudu ve çoğaltılan kopyalar birçok hastanenin duvarlarına asıldı. Bayan Nightingale, M. Herbert'e gönderdiği 25 Aralık tarihli mektupta "Askerler çok duygulandı" diye yazdı.
Kraliçe'nin mesajını, Majestelerinin artan somut ilgisi izledi. Saray ile askerler arasındaki köprü gene Florence Nightingale oldu.
Bayan Herbert'in bilmesini istediğim diğer bir şey de, Bayan Nightingale ve oradaki hemşirelerin bu asil yaralılara ve hastalara, çektikleri acılara kimsenin kraliçelerinden daha fazla ilgi gösteremiyeceğini veya onların cesaret ve kahramanlıklarına onun kadar hayran olan biri olamayacağını söylemeleridir. Kraliçeleri, Prensle birlikte gece gündüz o çok sevdiği birliklerini düşünmektedir.
Bayan Herbert'ten, sözlerimi, bu hanımlara iletmesini rica edin, çünkü sevgi ve ilgimizin bu asil arkadaşlar tarafından çok takdir edildiğini biliyorum.
Bayan Nightingale göreve başladığı andan itibaren, Saray ona hep ilgi göstermiş, tecrübeleri ve çalışmalarının saygı görmesi dileğini dile getirmiştir.
Kraliçenin mesajı Selimiye kışlasına ulaştıktan sonra, bir rahip koğuşları dolaşarak mektubu askerlere okudu ve çoğaltılan kopyalar birçok hastanenin duvarlarına asıldı. Bayan Nightingale, M. Herbert'e gönderdiği 25 Aralık tarihli mektupta "Askerler çok duygulandı" diye yazdı.
Kraliçe'nin mesajını, Majestelerinin artan somut ilgisi izledi. Saray ile askerler arasındaki köprü gene Florence Nightingale oldu.
Adres:
Üsküdar, 1. Ordu Komutanlığı, Selimiye kışlası, 34668